Geçtiğimiz günlerde şehir olarak yüreğimiz yandı.
On altı yuvaya ateş düştü.
Gözyaşları içerisinde üç itfaiye çalışanımızı üç sağlık personelimizi, iki İHA muhabirimizi (evlatlarımızı) ve vatandaşlarımızı kaybettik.
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Aileler en candan canlarını toprağa verip acılarını yaşarken, diğer yandan kazanın sebepleri araştırılıyor.
İhmal var mı yok mu derken tabi ki Allah’ın alnımıza yazdığı kadere inanıyoruz.
Doğmak nasıl ki bir mucize ise ölmek de Allah’a vuslattır.
Vuslat vakti, ne bir saniye önce ne de bir saniye sonradır.
Dünya hali işte, hem vakit geldiğinde gideceğimizi bilirken hem de neden niçin nasıl oldu/olur diyerek meşgul oluyoruz.
Kazanın şokunu henüz atmamışken, aynı gün Mardin Derik ilçesinde de korkunç facia yaşandı. Türkiye olarak yine yüreğimiz yandı.
Yine tarih tekerrür etti. 20 Ağustos zaten vukuatlarıyla tarihe geçmiş kara günlerden bir gün!
2012 yılı Karşıyaka’da otobüste patlama! (9 kişi)
2016 yılı Beybahçe’de düğünde patlama! (51 kişi)
2022 yılı Otobüs kazası! (16 kiş)
2022 yılı Mardin tır kazası (20 kişi) Kapkarasın sen 20 Ağustos çok suçlusun…
Kazaların geneli şoför ihmali olarak kayıtlara geçiyor.
Şoförler: Biliyorsunuz ki yükünüzle birlikte vebalinizde çok ağır.
O koltuğa geçerken bu işin evcilik oyunu olmadığını çok iyi biliyorsunuz. Uykusuz olduğunuzda ısrarla araç kullanma nedir?
Hele telefonla oynama, mesaj çekme nedir?
Dahası azraile can yetiştirir gibi (zaten yetiştiriyorsunuz) aşırı hız nedir?
Hatta takografa istediğiniz ayarı verebiliyorsunuz.
İsterseniz başka aracın takograf kartını da kullanabiliyorsunuz.
Tamam da hem hız yapıp hem de elinden düşen tesbihi almak için eğilmek neyin nesi? O kadar insan taşırken hangi akla hizmet!
Ez cümle ne söylersek söyleyelim, ahirete gitme vaktimiz geldiğinde zaman şaşmaz.
Tüm ölmüşlerimize rahmet hastalarımıza şifa inşallah!