Bu dünyadaki en çirkin günahlardan biri ne diye sorsanız; bir masumu yapmadığı bir şeyle suçlamak ve iftira atmaktır derim.
Yakın zaman içinde bunu çok yakından tecrübe ettim ve size kısa bir hikâye ile birlikte yazmak istedim.
Yunus Emre kadılık vazifesine tayin edildiği zaman, Nallıhan’a giderken yolda bir gasp olayına şahit olur.
O sırada Minberci Hasan Efendi de gasp edilenlere yardım ederken Yunus Emre ile göz göze gelir. Minberci Hasan da kendini ifade edemeyeceğini, suçlu görüleceğini düşünür ve kaçmaya başlar. Minberci Hasan’ın arkasından giden Yunus Emre onu yakalayamadan döner ve abdest almaya suyun başına geçer.
Orada Tabtuk Emre’ye olayı anlatır ve katili elimden kaçırdım der. Tabtuk Emre de; nerden belli katil olduğu der. Gözlerimle gördüm ondan bilirim dese de Tabtuk Emre duruma inanmaz ve “Bazen gözlerimiz bizi yanıltır.
Ben ki en çok görmediğime inanırım “ diye ekler. Aradan birkaç gün geçer ve Yunus Emre kadılığa başlar. Tam çarşıda dolaşırken Minberci Hasanı görür ve hemen tanır.
Zavallı adama öyle heybetli bakar ki adam yine kaçmaya başlar ve Tabtuk Emre’nin tekkesine sığınır. Orda olduğunu öğrenen kadı adamcağızı hemen tutuklattırır.
O esnada Tabtuk Emre der ki; neden suçluyu ararsın Yunus Efendi? Her ne olursa olsun var git masumu ara… Ancak ne var ki bu sözleri duysa da adamı idama mahkûm eder. “Ölüm bir son değil, ölüm bir göçtür.
Hüküm, Kadı’nın değil; Adaletindir. Senden geldik; Sana döneriz.”
Sözleri ile idama giden Minberci Hasan’ın içinde Allah’ın adaletinin tecelli edeceğine zerre kadar şüphesi yoktu.
O esnada Yunus Emre de kendini soyan hırsızlar ile o adamları gasp edip öldüren kişinin aynı kişi olduğunu öğrenir.
Adamcağızın suçsuzluğunu kanıtlayacak bir olay yaşayan Yunus Emre son anda hayatının en yanlış hükümlerinden birinden son anda kurtulur.
Peki, soruyorum size; gördüğümüz halde bile göründüğü gibi olmayan olaylar varken görmeden, bilmeden, duymadan ve anlamadan başkalarına yakıştırdığımız suçlar bizi rahat uyutur mu? .
Er ya da geç gelen adalet gelinceye ve gerçek tüm çıplaklığı ile görünmeye başlayıncaya kadar vicdanlarımızın sesi nasıl susar?
Hangi özür bir masumun kalbinin yarasına merhem olur?
Allah katından gönderilen ayetler masumu arşa çıkarıp iftirayı atanı yerle bir etmez mi?
O zaman bekleyelim sis dağılsın ve gerçek ortaya çıksın…
Biz yine masumu arayalım!