Yusuf Soner Erdem


FAİZ ve ENFLASYON SAVAŞI

Son zamanlarda sıkça sözünü ettiğimiz sebep-sonuç tartışmaları ile hepimiz enflasyonunun ve faizin ne olduğunu bir iktisatçı kadar öğrendik. Bizde iktisatçı olarak en kısa haliyle faiz ve enflasyonu özetlemeye çalıştık.

İktisatta enflasyonun en kısa tanımı “ fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışlar” olarak tanımlanırken, faiz ise en kısa haliyle “ sermayenin getirisidir.”

Enflasyonunu ortaya çıkaranlar temel iki unsurdan birincisi üretim faktörlerinde meydana gelen artış, ikincisi ise talep fazlalığıdır.

  1. Üretim faktörlerinde meydana gelen sürekli artışlar MALİYET enflasyonu oluştururken
  2. Tüketimin üretimden fazla olması ise tüketici enflasyonunu (TÜFE) ortaya çıkarmaktadır.

Hali hazırda faiz direksiyonuyla yön verilerek enflasyon tuzağına düşmeden ilerlemek isteyen bir ekonomik politika süreci izlemekteyiz. Ancak ekonomik piyasalar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadeliğini yitirmiş, etkileşim alanı artmış değişken sayısı çoğalmış ve yönetimi de bir o kadar zorlaşmıştır.

Bu kadar değişkenin bir arada olduğu bir fonksiyonda sadece faiz politikasıyla sonuca ulaşmak pek mümkün görülmemektedir. Para politikası kurulunun nokta olarak ilan etmiş olduğu politika faizine karşı üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) aynı yönde tepki verirken, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ise ters yönlü tepki göstermektedir.

Faizlerin yükseltilmesi; hangi enflasyonun ekonomideki etki ağırlığının tam olarak hesaplanamadığı, sermaye yetersizliğinin olduğu, 4 trilyon TL yaklaşan ticari kredinin kullanıldığı bir piyasada maliyet enflasyonunu yükseltirken, doygunluğa ulaşmamış, para ikamesinin yüksek olduğu ve gelişmekte olan ülkemizde talebi yeteri kadar daraltmayacağından enflasyon da istenilen sonucu vermeyecektir.

Faizlerin düşürülmesi ise üretim tarafında maliyet enflasyonu düşürürken, canlı pazar potansiyeli, ihracata ve tüketime dönük pazarlama stratejisi ile bankaların hedef odaklı pozisyon almaları tüketici enflasyonunun hızla tırmanmasına neden olacaktır.

Bu durumda Merkez Bankasının bu tahterevan görüntüsü veren faiz/enflasyon yapısında denge faiz oranını bulması ve enflasyon hedefine ulaşması çok uzun ve yıpratıcı bir zaman alacaktır.

Merkez Bankası müdahale enstrümanlarının çeşitlendirirken faiz politikasında çeşitlendirmeye giderek üretim kanadı etkileyen ticari portföyün faiz oranı ile talebi etkileyen tüketici (bireysel) faiz oranlarını finans kuruluşlarına bırakmadan doğrudan ve birbirini yakınsamayacak şekilde otorite olarak düzenlenmelidir.

Nokta ve tek bir faiz oranının belirlenmesi ancak gelişmiş, finansal derinliği olan ve istikrarın oluştuğu ekonomilerde istenileni verirken,  gelişmekte olan ülkelerde aksak ve fırsatçı bir yapı oluşumuna zemin hazırlamaktadır.

Buradan sebep-sonuç İlişkisine gelir isek hangi enflasyonun ekonomide ne derece ağırlığa sahip olmasıyla değişen bir durumdur. Ancak ülkemiz açısından yüksek faiz maliyetleri yükseltirken talebi düşürmede yeterli olmadığı için her zaman enflasyonu artıran bir sebep olmuştur.

Ve bu durumda savunmamız gereken tek şey faizin yüksek enflasyonun düşük olması değil fiyat istikrarının sağlanması ve rekabetçi bir ekonomi için hem faiz oranının hem de enflasyonun muhakkak düşük olması gerektiğidir.

Saygı ve sevgilerimle sağlıcakla kalın.

 

Bu Yazıyı Yorumlayın..

Köşe Yazarlarımız

Meltem Etoğlangil

Erzincan altın madeni kazası

Babı Şefkat Nur

Ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.” (Fatiha,5)

Leyla Gevrek

Kendimi Arıyorum

Yusuf Soner Erdem

Farkımız Ne?

Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe

TÜRKİYE’Yİ ÇEVRELEYEN ABD ÜSLERİ

Hakan Esen

Bayramınız Bayram Olsun

Tuğba Zehiroğlu

BİTSİN ARTIK

Ziynet Yıldırım

ÖLDÜRMEYECEKSİN

Facebook

Twitter

Anketler

En Çok Beğendiğiniz Haber Sitesi Hangisi?

Anket Sonuçları

Yükleniyor ... Yükleniyor ...