Bel ağrısı olanlar dikkat!
Romatizmal iltihap sonucunda bel, sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında, uzun süre devam eden ağrı ve tutukluk ortaya çıkar. İlerleyen dönemlerde bazen kamburluk ve omurgada kalıcı hareket kısıtlılığı Hastalık, erkeklerde 2-3 kat daha sık görülür.
AS, spondiloartrit (SpA) olarak adlandırılan kronik iltihaplı romatizmal hastalıklar grubu içerisinde yer alır. Bu grupta ayrıca radyografik olmayan aksiyal SpA, reaktif artrit, psoriatik artrit (sedef romatizması) ve iltihaplı barsak hastalığına eşlik eden artritler de bulunur. Ülkemizde her 50-100 kişiden birinde SpA ve her 200 kişiden birinde AS hastalığı ortaya çıkmaktadır.
AS hastalığı, omurgada ve sakroiliyak eklemlerde kronik inflamasyona ve sonuçta ağrı ve tutukluğa neden olur. İlk başvuru yakınması, çoğunlukla inflamatuvar bel ağrısıdır diye belirten 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilimsel Kurul Üyesi Prof. Dr. Fatoş Önen, bu tip bel ağrısının en önemli özelliklerini şöyle sıraladı:
Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS’de hastalar özellikle belin aşağı kısımlarında ve kalçaların arka kısmında ortaya çıkan ağrılardan yakınırlar. Ağrı, daha sonraları sırt ve boyun bölgelerinde ve göğüs kafesinde de ortaya çıkabilir. İlerlemiş düzeyde AS’i olan bazı hastalarda, yeni ortaya çıkan kemik oluşumlar ve omurlar arasındaki kaynaşmalar nedeniyle kifoz (omurganın üst kısmında öne doğru eğilme) ve omurgada hareket kısıtlılığı ortaya çıkabilir.
Kronik bir hastalık olan AS’de, ayak bileği, diz gibi büyük eklemlerde asimetrik yerleşimli ağrı, şişlik ve bazen kızarıklık (artrit) gelişebilir. Kalça, el ve ayağın küçük eklemlerinde de ağrı ve şişlik olabilir. Kas kirişlerinin ve bağların kemiğe yapıştığı bölgelerde ağrı ve şişlik ortaya çıkabilir. Özellikle sabahları ilk kalkışta ortaya çıkan topuk ağrısı, şişlik sonucunda gelişebilen önemli bir yakınmadır.
AS’de kas-iskelet sistemindeki belirtiler dışında;
AS hastalığı tanısı genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulur
AS tanısı genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulmaktadır. Romatoloji uzmanları, kas-iskelet sistemi hastalıkları, özellikle de inflamatuvar (iltihaplı) romatizmalar konusunda uzmanlaşmış hekimlerdir. Çoğu hastalıkta olduğu gibi AS’ye tanı koymada da, en önemli ipuçları hastalığın öyküsünden elde edilir diye belirten Prof. Dr. Fatoş Önen, sözlerini şöyle sürdürdü: “AS’li hastaların erken tanısında, çoğu hastada ilk yakınma olarak ortaya çıkan inflamatuvar karakterdeki bel ağrısının tanınması çok önemlidir. Ağrının geceleri veya sabahları ortaya çıkması, hareketle azalması ve birlikte uzun süreli sabah tutukluğunun olması, diğer mekanik türdeki bel ağrılarından ayırt edilmesini sağlar. Sırtta, boyunda, kalçaların arka kısmında ve göğüs kafesinde benzer şekilde ağrı ve sabah tutukluğu olması, dizlerde, ayak bileklerinde veya diğer eklemlerde ağrı ve şişlik, topuk ağrısı ve şişliğinin ortaya çıkması, hastalığa tanı koydurucu diğer özelliklerdir. Göz ve deri bulguları, uzun süren ishal, ailede SpA ile ilişkili hastalık öyküsünün olması, AS tanı olasılığını artırır. Muayene sırasında omurga hareketlerinde kısıtlılık, eklemlerde ve topuklarda şişlik ve üzerine basmakla duyarlılık saptanması, tanı için diğer önemli ipuçlarıdır. Tanı koydurucu bir laboratuvar testi bulunmamakla birlikte, kanda CRP ve sedimentasyon yüksekliğinin ve HLA-B27 doku tipinin saptanması tanıyı destekler. İnflamatuvar tipte bel ağrısı tanımlayan hastalarda, AS tanısı için önce direk pelvis grafisi (filmi) çekilmelidir. Bu grafide sakroiliit dediğimiz, sakroiliyak eklemde ve çevresindeki kemik dokuda değişikliklerin saptanması AS tanısını netleştirir. Pelvis grafisi normal ise ileri görüntüleme yöntemleriyle tanı konulabilir.
Sonuç olarak; romatoloji hekimi, hastalık öyküsü ve fizik muayeneden elde edilen bilgileri, laboratuvar sonuçları ve radyolojik incelemelerle birlikte değerlendirip sentez ederek AS tanısına ulaşır.
Ankilozan Spondilit, bel fıtığıyla karıştırılıyor
Prof. Dr. Fatoş Önen: “Bel ağrısı, en sık doktora başvuru nedenlerinden biridir; sıklıkla 2-3 gün içerisinde düzelebilen mekanik nedenlerden kaynaklanır. Ancak çoğu kez gereksiz yere çekilen bel MR’ları hastaların yanlışlıkla “bel fıtığı” tanısı almalarına neden olmaktadır. Çünkü bel fıtığı olmayan kişilerde çekilen bel MR’larının önemli bir bölümünde bile bel fıtığı ile uyumlu görünümler saptanabilmektedir” dedi.
Akut olarak ortaya çıkan bel ağrılarında, ateş, kilo kaybı, travma öyküsü, ciddi nörolojik problemler gibi bir alarm belirtisi yoksa herhangi bir tetkik yapmaya gerek yoktur; birkaç gün ağrı kesici veya kas gevşetici tedavi ile düzelme olur diye belirten Prof. Dr. Fatoş Önen, üç aydan uzun süren ve özellikle geceleri ya da sabahları belirginleşen ve sabah tutukluğunun eşlik ettiği bel/sırt ağrısı olan hastalar ise mutlaka bir romatoloji uzmanına başvurmalıdır uyarısında bulundu.
Ankilozan spondilit yaşam boyu süren bir hastalıktır
AS’in nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak hastalığın ortaya çıkışında genetiğin önemli rolü olduğuna inanılmaktadır vurgusu yapan Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS’ye genetik olarak yatkın kişilerde çevresel bir faktörün (örneğin bir mide-barsak infeksiyonu) tetikleyici etkisiyle bağışıklık sisteminin aşırı miktarda çalışması ve vücudun kendi yapılarına karşı reaksiyon vermesi sonucunda hastalık ortaya çıkabilmektedir.”
Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS, infeksiyonlar gibi geçici bir hastalık değildir; yaşam boyu sürer ancak AS’nin erken tanısı ile uygun ilaç tedavisi ve egzersize başlanması, kullanılıyorsa sigaranın bırakılması sonucunda ağrısız ve kaliteli bir yaşam sürme şansı ortaya çıkar. Bazı çalışmaların sonuçları, tedaviye erken başlanması ve önerildiği şekilde devam edilmesi durumunda, hastaların bir kısmında gelişme olasılığı bulunan omurgadaki şekil bozukluklarının önlenebileceğini veya hafifletebileceğini düşündürtmektedir.
AS’li bazı hastalarda omurgada öne doğru eğilme (kifoz) veya özellikle kalça ekleminde ağrı ve kalıcı hareket kısıtlılığı ortaya çıkabilir uyarısında bulunan Prof. Dr. Fatoş Önen sözlerini şöyle sürdürdü: “Kronik ağrı, hareket kısıtlılığı ve omurga deformitesi önemli derecede iş gücü kaybına, ekonomik kayıplara ve psikolojik sorunlara yol açabilir. İleri derecede omurga eğriliği nedeniyle fonksiyonların ciddi olarak bozulması durumunda, omurga cerrahisi gündeme gelebilir. Ancak son derece riskli bir ameliyat olması nedeniyle, sadece bu konuda uzmanlaşmış merkezlerde ve seyrek olarak, bu tedavi yöntemine başvurulmaktadır. Kalça eklemindeki fonksiyon kısıtlılığı, protez operasyonları ile düzeltilebilir” dedi.