Bazen ilk kelimedir, bazen son dua…
Bazen bir fotoğrafın köşesinde gülümseyen bir silüet, bazen de çocukken üstümüze örtülen ince bir battaniyenin kokusunda saklıdır. Kimimiz o hikâyeyi yaşarken tanır annesini, kimimiz eksikliğinden öğrenir.
Anne olmak; yalnızca doğurmakla değil, büyütmekle ilgilidir. Sabırla, özveriyle, kendinden vazgeçerek başkasını tamamlamaya çalışmakla ilgilidir.
Bazen de küçük yaşta kardeşine anne olmakla, terk edilen bir kadının kalbinde çırpınan boşlukla, çocuk esirgeme kurumunun penceresinden gökyüzünü seyreden bir çocuğun hayalinde var olmakla ilgilidir.
Ben anne olunca anladım…
Annemin yorgun ama güçlü gözlerini, sessizliğinde taşıdığı binlerce fedakârlığı, susup da söyleyemediklerini.
Ve şimdi, Uras’ın gözlerine bakınca anlıyorum ki:
Ben de bir hikâyenin annesiyim artık.
Onun sabah neşesinde, parkta çiçek toplarkenki heyecanında, düşüp de bana koştuğunda yazıyorum kendi annelik cümlelerimi.
Eksik de olsam, yorgun da olsam…
Kalbim hep onun yanında, hep biraz daha büyüyerek.
Anneler Günü sadece çiçekler, hediyeler, kahvaltılar değil.
Anneler Günü, hikâyemizin içinde gizli bir şefkati anma günü.
Ve her ne halde olursa olsun, bir annenin iziyle yaşanan hayatlara teşekkür günü…
Her hikâyenin bir annesi vardır.
Ve bazı hikâyeler yalnızca anne kalbiyle yazılır.
Bir Yorum Bırakın