Zamanın su gibi akıp gittiği zamanlardayız. Yollar kısaldı, bineklerimiz hızlandı ama zamanımız daraldı. Koştura koştura cebelleştiğimiz ama hiçbir yere de varamadığımız bir dünya döngüsündeyiz. Dışarı çıktığınızda etrafınızdaki insanlara bakın, göreceksiniz ki herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor. İşte tam da bu yüzden belki de çağımızın en kıymetli şeyi zaman… Yalnız gelin görelim ki kıymetli zamanlarımızın, anlarımızın da hırsızı her geçen gün artıyor. Herkes kendi zamanını kıymetli görürken, bazıları da kendinden alt seviyede gördüğü insanların zamanını çalmaktan, saatlerce bekletmekten zerre kadar çekinmiyor. Sonuçsuz ümit vermelerden, hiçbir geçerliliği olmayan bahanelerle insanı oyalamaktan da vazgeçmiyorlar. Yaşamı sadece bu dünyadan ve burada olan nimetlerden varsayan insanlar “Kul hakkı ile yanıma gelmeyin. “ diyen yaratıcıdan bile korkmadan, çekinmeden diledikleri gibi yaşamaya devam ediyorlar. Kendileri iyi olsun da veya dünyalıklarından bir şey eksilmesin de gerisi ne kadar maddi manevi kayba uğramış çok da önemli değil. Peki, ben neden bunları yazıyorum size? Hemen söyleyeyim… Kimsenin size ait bir şeyi çalmasına izin vermeyin ve ben kendime bu haksızlığı yaptım da siz yapmayın diye yazıyorum. Çünkü bizler hakkımızı korumakla yükümlü yaratıldık. Etrafınızda yanlış bir şeyler döndüğünde ona müdahale edemiyorsanız en azından o ortamda bulunmamayı tercih edin. Kendi yetkinliklerinizi fark edin. Rızkınızı ya da mutluluğunuzu verenin kim olduğunu asla unutmayın. Sürüncemede bırakılan aşkın da işin de takipçisi olmayın. Sizi bekletenlerden oyalayanlardan sessizce uzaklaşıp kendi zamanınızda anın tadını çıkarın. Eğer çalan taraf olduğunuzu fark ederseniz bir an olsun durup düşünün. Ben onu oyalarken nelerini çalıyorum diye. Zira sizi sevdiği için bekleyen, ona olumlu ya da olumsuz yanıtını vermeyip oyaladığınız kişinin sizin için uykusuz kalan gözlerinin ferinden, işe almak için çağırıp kapınızda saatlerce beklettiğiniz insanın ayaklarından, size gelirken harcadığı son parasından sizler sorumlusunuz!