Son günlerde Leman dergisi önünde toplanan kalabalık, ellerinde pankartlarla, ağızlarında hakaretlerle büyük bir öfke gösterisi sergiledi. Evet, bir karikatürün incittiği milyonlarca insanın kalbinde yankılanan acıyı anlamak zor değil. Ama tepkiyi akıl süzgecinden geçirmeden öfkeye teslim etmek, inanç savunusunun ruhuna gölge düşürmekten başka bir şey değil.
Bir kutsala saygısızlık, asla fikir özgürlüğü maskesiyle aklanamaz. Fakat bir inancı savunurken şiddeti, hakareti ve provokasyonu meşru görenlerin de bu farkı anlaması gerekiyor. İnanç dediğimiz şey kalpten doğar; öfke diliyle değil, vakar diliyle korunur.
Biz hangi fikirden olursak olalım, hakarete karşı çıkarken de yeni hakaretler üretmeye başlıyorsak, o zaman sadece bir kısır döngüyü beslemiş oluruz. İnancımızın vakarını öfke ile kirletir, toplumsal barışı da yaralarız.
Aynı şekilde bu ülkenin ortak değerlerine, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik her türlü saygısızlık da kabul edilemez. Nasıl ki kutsallarımıza hakaret edilemezse, bu milletin bağımsızlık mücadelesinin sembolüne dil uzatmak da özgürlük değildir. Bütün değerlerimize sahip çıkmak, ortak geleceğimizin teminatıdır.
Unutmayalım: Bir inanca yapılan saygısızlık, başka bir saygısızlığı haklı çıkarmaz. Öfkeyi akılla dengelemek, itirazı hukuk içinde dile getirmek, inancımıza ve milletimize yakışan yoldur.
Sesimizi yükseltelim, ama öfkemizin kölesi olmayalım. Çünkü öfke diliyle inanç savunulmaz.
Haklı olmak, haksız yöntemleri haklı kılmaz.
Bir Yorum Bırakın