23 Nisan sabahı, oğlumun gözlerindeki ışıltıyla güne başlıyorum. Renkli balonlar, bayraklarla süslenmiş sokaklar ve minik ellerin tuttuğu Atatürk posterleriyle dolu bir bayram daha… Ama içimde bir burukluk var. Çünkü aynı gökyüzü altında, bu sabahı aç ve korku içinde karşılayan çocuklar da var.
Bu yıl 23 Nisan kutlamaları yapılırken, gözüm Gazze’deki bir çocuğun ellerinde… Elinde oyuncak değil, enkazın altında bulduğu bir kumaş parçası var. Doğu Türkistan’daki küçük bir kızın gözlerinde… Ne bayramlık giymiş, ne de kutlama şansı bulmuş. Onlar, biz sessiz kalırken susturulan çocuklar. Her biri birer “kaybedilmiş çocukluk” olarak büyüyor, eğer büyüyebiliyorlarsa…
Oysa 23 Nisan yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda bir sorumluluk. Bu bayramı çocuklara armağan eden Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonu, çocukların özgür, eşit ve mutlu yaşadığı bir dünyaya dair umuttu. Peki biz, bu umudu ne kadar yaşatabiliyoruz?
Ben kendi çocuğuma güvenli bir yatakta masal anlatırken, neden başka anneler çocuklarını kucaklayamıyor? Neden bazı çocukların bayramı yok? Bu soruları kendimize sormadan, sadece şarkılar söyleyerek gerçek bir kutlama yapamayız. Vicdan sessiz kalırsa, bayram da eksik kalır.
Peki ne yapabiliriz?
Yalnızca üzülmekle yetinmeden harekete geçmeliyiz.
• Sivil toplum kuruluşlarını destekleyerek savaş bölgelerindeki çocuklara umut taşıyabiliriz.
• Eğitim kurumlarında dünya çocuklarının hakları üzerine farkındalık çalışmaları yapılmasını sağlayabiliriz.
• Çocuklarımızı sadece kendi refahımızla değil, dünyanın adaletiyle de büyütmeliyiz.
Çünkü bir çocuğun yüzündeki gülümseme, başka bir çocuğun suskunluğu pahasına olmamalı.
⸻
“Dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuğun gözyaşı, insanlığın utancıdır.”
— Elie Wiesel
Bu 23 Nisan’da bir çocuğa hediye alırken, bir başka çocuğun hayatta kalma mücadelesini de düşünelim.
Bir bayram kutlaması kadar, bir yardım kuruluşuna yapılacak bağış da önemlidir.
Çocuklar sadece şarkılarla değil, adaletle büyüsün. Çünkü gerçek bayram, bütün çocuklar güldüğünde başlar.
Bir Yorum Bırakın