Her yıl Haziran ayının üçüncü haftasında Babalar Günü gelir. Vitrinler süslenir, reklamlarda güçlü, neşeli, çocuklarını sırtına almış “ideal baba” figürleri boy gösterir. Sosyal medya “İyi ki babamsın” cümleleriyle dolar. Ama bu toz pembe manzaranın gerisinde başka gerçekler de var.
Çünkü bu topraklarda baba olmak çoğunlukla bir sıfat olarak yaşanır; bir emek, bir var oluş hali olarak değil. Oysa bir çocuğun dünyasında “baba” sadece genetik bir bağ değildir; ruhunu şekillendiren, kendine güvenini inşa eden, en çok da “orada” olup olmadığıyla iz bırakan bir figürdür. Ne yazık ki pek çok çocuk için bu iz, bir eksiklik, bir suskunluk, bir yokluk olarak kalır.
Bizde babalık hala çoğunlukla evin geçimini sağlamakla, yük taşımakla ölçülür. Oysa bir çocuk için babalık; odasında bir oyun arkadaşı, hayat yolunda bir rehber, korktuğunda sığınacak bir liman demektir. Para, hediyeler, disiplin değil; göz teması, sıcak bir sarılma, sessizce “yanındayım” diyebilmek en kıymetlileridir.
Ve bazen bu babalığı bir kadın üstlenir. Hem anne, hem baba olur. Sabaha kadar ateş düşen çocuğunun başında beklerken, okul gösterisinde alkışlarken, çocuğu güvende olsun diye hayata tek başına kafa tutarken…
Bazen bir dede üstlenir bu rolü, bazen bir abi, bir öğretmen, bir komşu… Ve bazen bir çocuk, kendi kendine büyürken babalık eder kendine.
O yüzden Babalar Günü yalnızca biyolojik babalara değil; gerçekten “babalık” yapmayı seçmiş, bunu ruhunda taşımış herkese adanmalı. Soyadı vermekten, nafaka ödemekten, uzaktan arada bir aramaktan ibaret olmamalı. Babalık, çocuğun hayatında fiziksel değil ruhsal olarak var olmak demektir.
Babalar Günü bir kutlama olduğu kadar bir yüzleşme günü de olmalı. Babasız büyüyen çocukların, bir omuz arayan gençlerin, içindeki yarım sevgiyi tamamlamaya çalışanların günü… Ve elbette annelerin; hem anne hem baba olmak zorunda kalan, yorgun ama dimdik duran kadınların günü…
Ben şanslı bir çocuktum. Beni koşulsuz seven, sevgisini esirgemeyen, varlığıyla güç veren bir babayla büyüdüm. Sarılmasını bilen, dinleyen, destekleyen bir babam oldu. Bu yüzden belki de babalık meselesine bu kadar hassas bakıyorum. Çünkü sevginin çocukta nasıl derin bir iz bıraktığını biliyorum. Bu vesileyle bir kez daha kendi babama teşekkür etmek istiyorum: Varlığınla bana güven verdin, sevginle dünyamı aydınlattın…
Ve belki farkında olmadan bir seçim yaparken de bunu aradım: Eşimi seçerken aynı zamanda çocuğumun babasını seçtiğimin bilincindeydim. Bugün dönüp baktığımda görüyorum ki Uras’a hem sevgisini hem ilgisini cömertçe veren, onunla gerçek bir bağ kuran bir baba var hayatımızda. Bu yüzden Müfit’e de teşekkür ediyorum; çünkü baba olmak sadece genlerle değil, gönülle, emekle, zamanla ve sabırla oluyor.
Dilerim her çocuk, gerçek bir baba sevgisiyle büyür. Ve dilerim bir gün Babalar Günü, sadece “baba olanların” değil; “babalık eden herkesin” günü olarak kutlanır. Çünkü bir çocuğun hafızasında kalan, cebindeki para değil; gözünün içindeki sevgi, sesinin sıcaklığı, omzunun güvenidir.
Bir Yorum Bırakın