Babı Şefkat Nur


“O Kimseler Gibi Olmayın ki Onlar Allah’ı Unuttular”

O Kimseler Gibi Olmayın ki Onlar Allah’ı Unuttular,
Allah’da Ceza Olarak
Nefislerini/ Kendilerini Onlara Unutturdu
dersini verdiği gibi, kendini unutmuş, kendinden haberi yok. 
Mevti düşünse, başkasına verir. 
Fenâ ve zevâli görse, kendine almaz.”
(26.söz-zeyli)
İnsan” lafzının “ins”den türediğini söyleyen âlimlerin bir kısmı, “insan” kelimesinin “ins” lafzının tesniyesi 
(Arapça’da bir kelimenin iki şeye işaret etmesi hali,
mesela “recül” kelimesi “adam” demektir.
Bu kelimenin tesniyesi olan “reculeyn” ise “
iki kişi” manasına gelir) olduğunu söylemişlerdir.
Zira insanın, biri Hak’la (Allah ile),
diğeri halkla (yaratılmışlarla) olmak üzere
iki yönü vardır.
Çünkü insan, ruh cihetinden Hak ile;
cisim cihetinden ise halk ile alaka halindedir.
“Benim malım, benim servetim, benim makamım…” 
derken, birden hayat bitiverir
ve bu gafil insanlar kendilerini kabir çukurunda bulurlar.
Demek ki
Allah’ı unutmanın cezası nefsi – fena ve zevâl babından- unutmaktır.
“Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak,
Fakat  ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmârenin muktezasıdır.
Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi, şu hâletin aksidir.
(26.söz-zeyli)
“Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda
ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip,
onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir.
Ehl-i tasavvufun mâbeyninde
fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ıstılahatı var.
Ben sufî değilim.
Fakat onların bu düsturu,
bizim meslekte fenâ fi’l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur.
Kardeşler arasında buna tefânî denilir.
Yani, birbirinde fâni olmaktır.
Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniye
nefsini unutup,
kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.
muavenet ve menfaat istenilmez, belki verilir.
Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, 
lisan-ı hal ile dahi istenilmez.
Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.”
(21.lem’a)
Hizmetler görüldükten sonra, neticede, 
mükafat zamanlarında nefsin unutulması kemâldir.
Ve keza ibadet, yaratılışın ücreti ve neticesidir.
Bu itibarla sevap, ibadetin ücreti olmayıp,
ancak Cenab-ı Hakkın,
kereminden olduğuna işaret olduğunu unutmamak lazımdır!..
(İşarâtü-l İ’caz- bakara-21,22 ayetler)

“Hem  “Âyetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın.”
(maide,44)
âyetinin nehyine yanaşır, ameli kısmen yanar.

İşte bu maddî menfaati arzu edip muntazır kalmak,
sonra nefs-i emmâre, hodgâmlık cihetiyle,
o menfaati başkasına kaptırmamak için, 
hakikî bir kardeşine
ve o hususî hizmette arkadaşına karşı bir rekabet damarı uyandırır.
İhlâsı zedelenir, hizmette kudsiyeti kaybeder, 
ehl-i hakikat nazarında sakîl bir vaziyet alır.
Ve maddî menfaati de kaybeder…
Nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle
biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip
lâmbayı yaktılar.
Her biri tam bir lâmbaya mâlik oluyor.
O iştirak edenlerin her birinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa,
Her birinin noksansız,
parçalanmadan, birer lâmba, oda ile beraber âyinesine girer.

Aynen öyle de, emvâl-i uhreviyede 
sırr-ı ihlâs ile iştirak 
ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd 
ve sırr-ı ittihad ile teşrikü’l-mesâi,
o iştirak-i a’mâlden hâsıl olan umum yekûn ve umum nur 
her birinin
defter-i a’mâline bitamâmihâ gireceği, 
ehl-i hakikat mâbeyninde meşhud ve vakidir.
Ve vüs’at-i rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır.

İşte, ey kardeşlerim!
Sizleri inşaallah menfaat-i maddiye rekabete sevk etmeyecek.
Fakat menfaat-i uhreviye noktasında bir kısım ehl-i tarikat aldandıkları gibi,
sizin de aldanmanız mümkündür.
Fakat şahsî, cüz’î bir sevap nerede, 
mezkûr misal hükmündeki
iştirak-i a’mâl noktasında tezahür eden sevap ve nur nerede?..
(21.lem’a)
“ nisyân-ı nefis içinde nisyan etmemek.”

Tathiri şudur ki;

İbn-i Abbas Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar, 
verdikleri sözleri unuttukları için ‘insan’ ismini almışlardır.”
“Kıyamet gününde ‘Biz habersizdik.’ demeyesiniz diye Rabbin,
Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini aldı
ve onları kendilerine şahit tuttu
ve dedi ki: 
‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ 
Onlar da: ‘Evet (Rabbimiz olduğuna) şahit olduk.’ dediler.”
Maalesef sözümüzü unuttuk,
Allah’a kulluktan yüz çevirdik
ve Allah Teâlâ da, 
“sözünü unutan” manasına gelen “nisyan” mastarından türemiş 
“İNSAN” ismiyle bizi isimlendirdi.
Üstadımızın (İşarâtü-l İ’caz, bakara- 21,22)” isimli tefsirinde
“Nas” aslında nisyandan alınmış bir ism-i fâildir;
vasfiyet-i asliyesi mülâhazasıyla insanlara bir itâba işarettir.
Yani, “Ey insanlar! Niçin misak-ı ezelîyi unuttunuz?”
Fakat bir cihetten de insanlara bir mâzeret yolunu gösteriyor.
Yani, “Sizin o misâkı terk etmeniz,
amden değil; belki sehiv ve nisyandan
(Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” denilmiştir.
Yani insan kasten, bilerek ve unutmuyor,
sehven – yani aldanma ve gafletle- zamanla unutuyor.)
ileri gelmiştir.” Demektedir.
“- Yâ İlâhenâ!
Sen bizi, sözünü unutanlardan eyleme!.. 
“Mü’minler arasında öyleleri var ki, Allah’a verdikleri sözde dururlar.
Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir;
kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler!..”
Ayet-i Celilesi’ne mazhar olanlardan eyle!.. Âmin.

Bu Yazıyı Yorumlayın..

Köşe Yazarlarımız

Meltem Etoğlangil

Erzincan altın madeni kazası

Babı Şefkat Nur

Ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.” (Fatiha,5)

Leyla Gevrek

Kendimi Arıyorum

Yusuf Soner Erdem

Farkımız Ne?

Doç. Dr. Ali Fuat Gökçe

TÜRKİYE’Yİ ÇEVRELEYEN ABD ÜSLERİ

Hakan Esen

Bayramınız Bayram Olsun

Tuğba Zehiroğlu

BİTSİN ARTIK

Ziynet Yıldırım

ÖLDÜRMEYECEKSİN

Facebook

Twitter

Anketler

En Çok Beğendiğiniz Haber Sitesi Hangisi?

Anket Sonuçları

Yükleniyor ... Yükleniyor ...