Son zamanlarda canım ülkemin canım insanlarının bir panik halinde olduğunu görüyorum. Maddi ve manevi kaygılarımız zirveye ulaşmış durumda. O yüzden bu davranışımızın sebeplerini düşünürken fark ettim ki ülkece “kıtlık bilinci” oluşturuyoruz ve bu bilincin etkisinde yaşıyoruz. Peki, nedir bu “kıtlık bilinci” ?
Kıtlık bilinci; Param, sevgim, imkânım, umudum… Herhangi bir şeyim yok demek ve olabileceğine dair imkânların gelmeyeceğini düşünmektir. Yani yokluk bilincidir. Kıtlık bilincine sahip bireyler önce kendini, sonra da yine kendi rahatlığı için yakın çevresini düşünür, egoist ve rekabetçi olmak zorundadır; üretim ve paylaşım odaklı olmak onun için gereksizdir. Sürekli alışveriş yapmanın, elinde olduğu halde daha fazlasını almak istemenin açıklaması olan durumdur. Belirtileri ise;
* Başkalarının kararlarının ve seçimlerinin sonucu kurbanı olduğu düşüncesi,
* Gereksiz şeylere para harcama korkusu,
* Sürekli daha ucuz alternatifleri araştırma ve fiyatı yüksek bir şey aldığında huzursuz olma,
* Pazarlık ve bedavaya getirme meraklılığı,
* Başardığında “şanslı” olduğunu düşünme, başarısız olduğunda kendini “yetersiz” görme,
* Başkalarından daha fazla şeye sahip olduğunda suçlu hissetme,
*Yapmak istediği şeyler için yeterince zamanı olmadığı hissi,
* Sürekli bir yerlere bir şeylere yetişme endişesi ile hareket etme,
* Hiçbir zaman yeterli kaynaklara ve varlığa sahip olmadığını düşünme,
* Yaptığın her şeye rağmen “elindekileri kaybetme” korkusu içinde olma
Belirtiler size de tanıdık gelmedi mi? Sosyal medyaya veya çevremizde olan bitene şöyle bir baktığımızda evlerimize yıllarca yetecek kadar yağ aldığımızı, akaryakıt almak için oluşan uzun kuyrukları, parasını üretim yerine altın ve dövize yatıranları, bir kesimin de sürekli insanların seçimlerini eleştirişini izliyoruz. İşletme mezunu biri olarak ekonomi derslerinde öğretilen ilk kavramlar olan arz ve talep ilişkisinden yola çıkarak söylüyorum ki ihtiyacımız olmadığı halde ilerde alamama korkusu ile biriktirdiğimiz her şey piyasaya talep var algısı oluşturur. Talep artıkça arz artar. Üretim olmadığı halde talep artınca da fiyatlar yükselir. Çünkü arz talebi karşılayamaz. Kısaca kendimize yine en büyük zararı biz veriyoruz. Covid-19 tedbirleri sürecinde araçlarımızı kullanmadığımız ve akaryakıt almadığımız için fiyatların nasıl düştüğünü hatırlatarak konuya örnek verebilirim. O yüzden yazıma ulaşan herkese sesleniyorum; geleceğimizin daha güzel olması için elinizdeki ihtiyaç fazlası yağı sessizce yere bırakın ve ülkece bolluk bilincine geçelim. Bizler ikinciyi üçüncüyü alabiliyor olabiliriz ama birinciyi alamayan insanları düşünmeliyiz. Üç beş yüz lira daha servet yapmak için ya da istemediği hükümeti zor durumda bırakmak için döviz kurunu yükseltmeye çalışan insanlardan olmamalıyız. Mademki zengin bir ülke olmak istiyoruz önce milletimizi düşünmeliyiz. Üretime katkı sağlamalıyız. Sadece yiyecek, içecek değil fikir de üretmeliyiz. Şikâyet etmek yerine daha güzeli nasıl mümkün diye sormalıyız evrene ve kendi zihnimize. Tek başıma ne yapabilirim diye düşünmemeliyiz. Bir insan bazen birçok şeyi değiştirebilir. Belki de o kişi sensin belki ben…